Önce bir alıntı:

“22 Şubat 20024’te S. Prag-GS maçında Sparta Praglılar “1683-Avrupa Savaşı” yazan pankart açmışlardı tribünde. Sparta Prag taraftarlarının Türk taraftarlara hatırlattığı bu tarih, meşhur İkinci Viyana Kuşatması’na işaret ediyordu.

 Osmanlı sultanı IV. Mehmed döneminde, Sadrazam Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’nın komutasında başlayan kuşatma, 14 Temmuz’dan 12 Eylül’e kadar iki ay sürmüş, nihayet Osmanlı ordusu Birleşik Haçlı kuvvetleri karşısında geri çekilerek kuşatmayı kaldırmak zorunda kalmıştı.

Avrupa ordusu Avusturya, Cermen, Çek, Slovak, Sloven, Leh, İtalyan, Fransız ve diğer birçok unsurdan oluşuyordu. Bizim “Viyana Kuşatması” dediğimiz hadisenin Hristiyan dünyada “Avrupa Savaşı” olarak anılmasının nedeni buydu.

“1683-Avrupa Savaşı” yazılı pankart, geçmişin tarihte kalmadığının, normal bir futbol maçının bile adeta “Türklerle savaş” şeklinde algılandığının, şuuraltına yerleşmiş olan düşmanlığın her vesileyle hortlamaya hazır biçimde beklediğinin bir göstergesiydi.

5 Mart 2019 tarihine gidelim:

O gün, Yeni Zelanda Christchurch şehrinde, Brenton Tarrant adlı bir beyaz terörist, Müslümanların cuma namazı kılmakta olduğu iki camiye silahlı saldırı düzenlemiş, 51 kişiyi katlederek 40 kişiyi de yaralamıştı.

 Bütün dünyada şok etkisi meydana getiren bu hadisede esas dikkat çekici unsur, Tarrant’ın kullandığı saldırı aletlerinin üzerindeki yazılarda, yayınladığı manifestoda işaret ettiği referanslardı.

Müslümanlarla Hristiyanlar arasında yüzyıllar boyunca yaşanan bütün önemli savaşları, isim ve tarihleriyle birlikte şarjör ve silahlarının üstüne kazıyan Tarrant, 732’deki Puvatya Savaşı’ndan 1189’daki Akkâ Kuşatması’na, 1389’daki Birinci Kosova Savaşı’ndan 1683’teki Viyana Kuşatması’na kadar hiçbir ayrıntıyı atlamamıştı. Tarrant ayrıca kendisine “Turkofagos” lakabını da takmıştı.

 Bu ifade, Yunanların Osmanlı İmparatorluğu’na isyanı (1821-1829) sırasında sahneye çıkan önemli aktörlerden Nikitaras’ın unvanıydı ve “Türk yiyici” anlamına geliyordu.

 Tarrant’ın 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’nın en önemli aşamalarından Şıpka Geçidi Muharebeleri’ni bile es geçmemiş olması hayret vericiydi.

Christchurch saldırılarında katledilen 51 Müslüman arasında yalnızca bir Türk’ün bulunması ve hedef alınan mescitlerde daha çok Asyalı Müslümanların olması ise, “Türk” kelimesinin Tarrant’ın zihninde doğrudan doğruya “Müslüman”ı çağrıştırdığının çarpıcı bir işaretiydi. Tıpkı yüzyıllar boyunca Hristiyan Batı’da olduğu gibi…

Tarih, muhataplarımızın gözünde bizi bir konuma yerleştiriyor. Prag’dan Christchurch’e, sıradan bir futbol maçından gözü dönmüş bir caninin gerçekleştirdiği katliamlara kadar, asla kaçamayacağımız ve karşımızdaki insanların şuuraltından silemeyeceğimiz bir mesele bu.

 Tarih, asla tarihte kalmıyor ve milletlerin hafızasında yaşamaya devam ediyor. (Yeni Şafak- Taha Kılınç)

Peki biz tarihe, özellikle Osmanlı tarihine nasıl bakıyoruz?

Halkımızın büyük bölümü Osmanlı’yı sevip atalarıyla gurur duyarken bir kesim var ki Osmanlı’ya karşı bitmez tükenmez bir düşmanlık içindeler. Örnek mi, buyrun:

Büyükerşen yaşından başından utanmadan bir seçim programında şunları söyleyebildi:

“Şu zaman zaman övündüğümüz Osmanlı var ya. Hani bize kul diyen. Halka kul diyen bir Osmanlı ailesi. Baktığınız zaman aileye, bütün padişahların kadınları yabancı. Hep beyaz tenli, mavi gözlü. Ben takılıyorum bazen arkadaşlara.

Tarihle alay etmiyorum ama yanlış anlamayın. Ne zaman şehzadelerden birine hanım alacaklar veya padişahlardan hangisinin karısı öldü, yeni bir karı alacaklar. Hemen sefer yapıyorlar Avrupa'ya. Beyaz tenli, mavi gözlü olacak diye.”

Davaları İ‘LÂ-yi KELİMETULLAH  (Allah’ın dininin ve tevhid inancının yüceltmek) ve NİZAM-I ÂLEM (adil bir dünya düzeni kurmak) olan ve bu gayeler için savaşan Osmanlı’yı  “karı” almak için sefere çıkıyor diye hakaret etmek nasıl bir bakışın eseridir.

Üç kıtada at koşturan ve yaklaşık 600 yıl hüküm sürdüğü topraklarda bugün 45 devletin yer aldığı çok büyük bir imparatorluktur Osmanlı.

Biz 1923’te gökten inmedik, yerden bitmedik; binlerce yıllık bir tarihten geliyoruz. Bu sebeple Cumhuriyetin 100. Yılını kutladık ama bir de diğer kurumlara bakalım:

Polis Teşkilatının 178. Kuruluş Yıl Dönümü’nü, Zabıta Teşkilatı'nın 193. Kuruluş Yıl Dönümü’nü, Türk Kara Kuvvetlerimizin 2232'nci Kuruluş Yıl Dönümü’nü kutladık. Çünkü başta Osmanlı olmak üzere Türk devletlerinin devamıyız. Cumhurbaşkanlığı forsundaki yıldızlar da bunu simgeler.

Görüldüğü gibi biz derin bir tarihten geliyoruz. Bu Türk Milletinin tarihidir. Siz yok saysanız da “tarih”ten kaçamazsınız.