Ecdadımızın, köklerimizin derinliklerine saygıyla eğildiğimiz bu topraklarda, bir siyasetçinin dilinden dökülenler hepimizi incitti.

Yılların tecrübesine sahip bir ismin, Osmanlı padişahlarına ve onların Avrupa seferlerine atıfta bulunurken kullandığı dil, tarihimizi hafife almanın çok ötesinde bir hakaret olarak karşımıza çıktı.

Bir kadına "karı" demekle kalmayıp, tarihimizi inciten sözler...

Bu nasıl bir saygısızlık, nasıl bir gaflettir?

Seçim meydanında sarf edilen bu ifadeler, acaba bir zihinsel karışıklığın ürünü müdür, yoksa bir kırgınlığın, belki de bir öfkenin patlaması mıdır?

Medyamidas.com köşe yazarı Hakkı Kutlu'nun analizi bu bağlamda düşündürücü.

Büyükerşen'in, kendisi aday gösterilmezse partisinin seçim kaybetmesini tercih edebileceğini öne sürüyor. Acaba bu, "Ben olmadan bu işler yürümez" demenin başka bir yolu mu?

Ve karşımızda, milliyetçi ve muhafazakâr oyların sadık desteğini arkasına alarak 25 yıl boyunca siyaset sahnesinde varlığını sürdüren bir isim var.

Bu sözler sadece bir hatadan ibaret olabilir mi? Yoksa bilinçli bir tercihin sonucu mu?

Cumhur İttifakı'nın bu ciddi hataya sessiz kalması da ayrı bir mesele. Bu sessizlik, belki de ittifakın en büyük hatası olarak tarihe geçecek.

Şimdi soruyorum: Ecdadımıza yönelik bu hakaretler, yüzyıllarca süren bir medeniyetin torunları tarafından unutulabilir mi?

Bu, sadece bir politikacının dil sürçmesi olarak geçiştirilebilecek bir mesele mi yoksa bir bilinçaltının dışavurumu mu?

Söz konusu olan atalarımıza saygı, bir milletin onurudur.

Bu onur, seçim meydanlarında popülist söylemlerle, talihsiz ifadelerle zedelenmemeli; aksine korunmalı, kollanmalıdır.

Evet, politika bir mücadele alanıdır ama bu mücadelede tarihimize, ecdadımıza yönelik hakaret içeren sözlerin yeri olmamalıdır.

Geçmişimize yönelik atılan her taş, aslında geleceğimize yönelik bir darbedir. Ve bu darbeler, kolay kolay unutulmaz, unutturulmamalıdır.